Yerli düşüncenin usta kalemi: Tarık Buğra
Gazeteci, roman, öykü, oyun ve fıkra yazarı Tarık Buğra, ölümünün 29. yılında anılıyor.
Buğra, 2 Eylül 1918’de Akşehir’de ağır ceza kanun başkanı Erzurumlu Mehmet Nazım Bey ile Akşehirli Nazike Hanım’ın çocuğu olarak dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı.
Tam adı Süleyman Tarık Buğra olan ve edebiyata ilgisi küçük yaşlarda başlayan yazar, ortaokuldan sonra 1933 yılında İstanbul Lisesi’ne yatılı olarak girdi.
Lise yıllarında Hakkı Süha Gezgin ve Pertev Naili Boratav gibi isimlerin öğrencisi olan Buğra, Gezgin öğretmeninin teşvikiyle ilk öykülerini yazmaya başladı.
“Tarık Nazım” mahlasıyla öykü ve şiirler yazan yazar, Konya Lisesi’ne gitti ve 1936’da okulun yatılı bölümü kapanınca mezun oldu.
Okul masrafları için katip olarak çalıştı
İstanbul Üniversitesi’nde kısa süre tıp ve hukuk okuyan Tarık Buğra, yaklaşık 3 yıl süren askerlik hizmetinin ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okurken okul masraflarını karşılamak için katip ve yardımcı öğretmen olarak çalıştı.
“Oğlumuz” adlı öyküsü Mehmet Kaplan tarafından “Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Öykü Yarışması”na gönderilmiş ve ikincilik ödülü kazanmıştır. Buğra, 1949 yılında babasıyla birlikte Akşehir’de Nasreddin Hoca gazetesini çıkarmaya başladı.
1952’de babasının ölümü üzerine gazeteyi satarak İstanbul’a dönen usta yazar, Milliyet gazetesi bünyesinde profesyonel gazeteciliğe başladı.
Gazetede Abdi İpekçi, Reşat Ekrem Koçu ve Peyami Safa ile çalışma fırsatı bulan Buğra’nın fakir hayatını yansıtan yazıları farklı mecralarda da yayınlandı.
Buğra çifti 1950 yılında Jale Baysal ile dünya evine girdi ve 1951 yılında kızları Ayşe dünyaya geldi. 18 yıl sonra Baysal’dan boşanan edebiyatçı, 8 Eylül 1977’de kısa öykü yazarı Hatice Bilen ile ikinci evliliğini yaptı.
Aynı yıl Milliyet gazetesinin teklifiyle Vatan gazetesinin yazı işleri müdürlüğüne atanmasına rağmen Ankara’da Yenigün gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. sporSayfalarında üst sıralara yükselen Buğra, kısa sürede görev değişikliklerine Tercüman, Yeni İstanbul ve Türkiye gazetelerini de ekledi.
Dil, edebiyat ve sanat üzerine yazılar yazdı.
Tarık Buğra’nın dil, edebiyat ve sanat üzerine yazıları dikkat çekerken, gazetelerde editörlüğünü yaptığı sanat sayfalarında tiyatroyu eleştirdi. Haftalık Yol dergisini çıkaran deneyimli yazar, 1983 yılının sonlarına kadar gazetecilikle ilgilenmeye devam etti.
Tercüman’da çalışırken kalp krizi geçiren ve emekli olmak isteyen, ardından edebiyat çalışmalarına ağırlık veren Buğra, Çınaraltı ve İstanbul dergilerinde öyküler yazdı.
Hikâyelerinde kasaba hikâyelerinin ilk güzel örneklerini verirken daha çok yakın çevre, aile hayatı ve aşk meselelerine odaklanır.
Olaylardan çok atmosferi anlattığı öykü ve romanlarında hüzne büyük yer veren Buğra, Küçük Ağa adlı eseriyle roman dünyasında sağlam ve sarsılmaz bir yer edinmiştir.
Romanları Yücel Çakmaklı tarafından televizyona uyarlandı.
Yazar, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarını anlattığı “Osmancık” romanında devleti kuran irade, şuur ve karakteri doğallığına önem vererek tahlil etmiş ve roman kahramanlarını idealize etmemiştir.
Tarık Buğra, büyük bir sanatçının doğduğu toplumun değerlerine bağlı kalması ve eserlerinde bu bedellerle ilgilenmesi gerektiğini düşünerek insan anlamına dair kozmik bir bakış açısı geliştirdi.
Toplumsal olayların insanlarda yarattığı değişim ve yansımaları belirlemeye önem verdiği çalışmalarıyla okuyucunun ilgisini çeken Buğra’nın Küçük Ağa’sı 1983 yılında Yücel Çakmaklı tarafından televizyona uyarlanmış ve TRT’de izleyici ile buluşmuştur. Çakmaklı, “Osmancık” kitabını 1988 yılında TRT’de bir televizyon dizisi olarak yeniden izleyiciyle buluşturdu.
Devlet Sanatçısı unvanını aldı
Buğra, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarını anlatan Osmancık romanıyla 1985’te Milli Kültür Vakfı Edebiyat Ödülü’nü, Yağmur Beklerken romanıyla 1989’da Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü’nü, 1991’de Devlet Sanatçısı ünvanını aldı.
Buğra, 1993 yılında Akçay’da tatil yaparken rahatsızlandı, bir ay sonra yazara kanser teşhisi kondu. Çapa Tıp Fakültesi’nde gerçekleştirilen ameliyatın ardından yaklaşık 4 ay yaşayan Tarık Buğra, 26 Şubat 1994 tarihinde vefat etmiş ve cenazesi Karacaahmet Mezarlığı’nda bulunan annesi Nazike Hanım’ın yanına defnedilmiştir.
Tarık Buğra’nın bazı eserleri şu şekildedir:
Roman: “Kara Kehribar”, “Küçük Ağa”, “Ankara’da Küçük Ağa”, “İbiş’in Rüyası”, “Firavun İnanç”, “Yazık Gençliğime”, “Dönüşümde”, “Yalnız”, “Yağmur Bekleyen” “, “Osmancık” “
Konu: “Oğlumuz”, “Yarın Yok”, “İki Uyku Arasında”, “Hikayeler”
Tiyatro: “Ayakta Kalmak İstiyorum”, “Akümülatörlü Radyo”, “Aniden Açan Yüzlerce Çiçek”
Fıkra ve Deneme: “Gençlik Baladı”, “Düşman Yaratma Sanatı”, “Politika Dışı”